Uyarlama yapımların kol gezdiği dizi piyasasında güneş gibi doğan “Preacher”, yayınlanan ilk iki bölümüyle beni tavlamayı başardı. 90’lı yıllarda yayınlanan aynı isimli "Preacher" çizgi romanı, AMC’nin radarına girdi ve “Breaking Bad” sonrası beklenen gerçek patlamayı yapması beklentisiyle ekranda yerini aldı.
Görsel Kaynağı: IMDB
Özellikle son dönemde Marvel karakterlerinin ekmeğini hem
dizi hem de sinema sektöründe fazlasıyla yiyen yapımcılar, ‘uyarlama’
kelimesini pek sevse de biz, ‘arabanın hakkını ver hakkını’cılar, halimizden
pek de memnun değiliz. Hal böyle olunca, tarihin tozlu sayfalarından çıkartılan
(pek bir orta dünya girişi oldu mazur görün) Preacher çizgi romanı ile AMC’nin
flörtleşmesi ilk başta bizi çok korkutmuştu. Yıldız dizisi Breaking Bad’i 2013
yılında emekli eden ve o günden beri altyapıdan as takıma oyuncu çıkartma konusunda
başarısız olan AMC, bu sefer varını yoğunu Preacher’a yatırarak dizi sektörüne "wonderkid" kazandırma çabasında.
Çizgi roman genel kültürünüzü bir kenara koyalım (olan var olmayan var). Preacher’ın bir saati aşan ilk bölümü tam anlamıyla eldeki ham malzemenin tanıtımı üzerine. 5-10 dk. arasındaki sahnelerle ve "Dostum bu nedir şimdi?" soruları ile ilk bölümü geride bırakırken çıkartmamız gereken notlar; dizinin kesinlikle uç karakterler üzerinden ilerleyeceği, kopuk gibi gözüken, iç içe geçen hikayelerle fazlasıyla sürprizli olacağı, kendine özgü renk filtresi ve hikaye anlatım tarzının hakim olacağı şeklinde. Tüm bunların kesişim noktasında ise Meksika’da küçük bir kasabada geçen ve Tanrı’ya teslim olmuş, gizemli geçmişini geride bırakarak yaşadığı kasabada uslu uslu takılmaya çalışan bir vaizin hikayesi çıkıyor karşımıza. Fakat tüm bu curcunanın en önemli noktası ise dizinin ağır ama son derece sağlam adımlarla ilerleyen temposu.
Görsel Kaynağı: beyazperde
Madem elimizde karakter merkezli bir kurgu var, o halde dizinin oyuncu kadrosunda kimler olduğu da fazlasıyla önemli. İlk bakışta ya da daha doğrusu ilk iki bölümde üç karakter öne çıkıyor. Bunların en önemlisi olan vaiz Jesse Custer’ın rolünde Agent Carter’dan da hatırlayacağımız Dominic Cooper var. En son geçtiğimiz günlerde vizyona giren Warcraft filminde rastladığımız Cooper, rolü için gerekli olan karizmatik ve bir o kadar temiz görünümlü karanlık karakteri gayet iyi taşıyor. İkinci sırada ise dizinin başroldeki kadın kontenjanını Tulip O’Hare ile dolduran Ruth Negga var. Kendisi, DC dünyasına daldıysanız bir ara kesin yolunuzun kesiştiği Agents of S.H.I.E.L.D dizisinde Raina olarak bizleri selamlamıştı. Raina, şimdilik serseri ve kafasına buyruk bir havada ortalıkta dolansa da dizinin dengesini sağlamak için ileriki bölümlerde ön plana çıkacağı aşikar. Ve üçlünün sonuncusu ise İngiliz kült dizi Misfits’den hafızamıza kazınan Joseph Gilgun. Hikayenin en dengesiz, en absürt ve en sürprizli karakteri Cassidy’i canlandıran Gilgun, şimdilik misyonunu fazlasıyla yerine getirmekte.
Görsel Kaynağı: beyazperde
Kısaca bir toparlamak gerekirse, Preacher, kendi denklemi içinde doğru parçaları bulmuş bir yapım. İleriki bölümlerde taşlar yerine doğru oturursa, bizi üzmeyi bir yana bırak, sezonun en önemli kazancı olma potansiyeline sahip. Siz de 5+ sezonlu dizilere başlamaya üşeniyorsanız, Preacher’a bir şans vermekte fayda var. Benden söylemesi.
Taner Turna